20 Eylül 2010 Pazartesi

GRİYLE YEŞİLİN BARIŞI LONDRA PARKLARI


Şehir yaşamını gözümüzde canlandırdığımızda fon hep gridir, gürültülüdür değil mi? Şehir karmaşısından uzaklaşmak için özel alanlar vardır, yollar katedersiniz yeşile ulaşmak için. Bu böyle beynimize yerleşmiştir. Şehir yorulmak için, köy dinlenmek için. Oysa modern Avrupa kentlerine bakınca gıpta etmemek elde değil. Huzuru ve kaosu bir arada tutabilmek, küçük yeşil kaçış noktalarıyla dengeyi sağlamak aslında mümkünmüş.
Londra’da geçirdiğim günler yazık benim Ankarama diye iç geçirmelerle geçti. Dünyanın en yoğun insan trafiğine sahip şehrinde yaşamaya korkar insan ama öyle bir yapısı var ki şehrin, korktuğun an seni kucaklayacak uçsuz bucaksız çimler, neşelenmek için binbir etkinlikler, kendini özgür hissetmek için alanlar yanıbaşınızda. Kısaca yeşil huzur noktalarıyla bezenmiş Londra parkları...
Şehrin neresinde olursanız olun mutlaka yürüme mesafesinde bir parka erişmek mümkün. Zaten en büyük ve en meşhur park Hyde Park Londra’nın merkezinde birden fazla semti kapsayacak şekilde bir alana sahip. Burada yapılacak şeyler o kadar sınırsız ki. Gece gündüz piknik yapmak, öğle yemeği molası vermek, göl kenarında kahve içmek, ilginç hayvanlar, bitkiler seyretmek, spor yapmak, güneşlenmek, konserlere katılmak vs. vs. Kısaca oksijen içeren her türlü aktivite mevcut. Kasvetli havası ve tükenmeyen insan trafiğine rağmen yemyeşil ve inanılmaz bakımlı parklar şehrin içinde başka bir şehir sunuyor adeta. Piknik kavramı bizdeki gibi senede nadir günlerde güneşli havayı bekleyip çoluk çocuk minibüse dolup bir ormanlık piknik alanına gitmek sonra da orayı kül etmek gibi bir aktivite değil. Burada piknik bir rutin. Hemen yanıbaşındaki marketten sandvicini alıp uzanan piknikçiler de var, son derece şık piknik takımlarıyla bunu adeta bir ritüel şekline sokan profesyonel piknikçiler de. Piknik kafamda mangal yakma ve akabinde o ormanın yanmasıyla öyle özdeşleşmiş ki sanki başka bir dünyadaymışım gibi hissettim. Enstrümanını , içkilerini alıp çalıp eğlenen gruplar, özgürce koşan yuvarlanan çocuklar, uçurtma uçaranlar, frizbi oynayanlar, laptopini açmış çalışanlar, sanatını icra edenler, tam bir insan cümbüşü. Herkes eşit, herkes huzurlu, herkes özgür. Özenmeyelim de ne yapalım?
Bir de Ankaramızı ele alırsak. Zaten rengimiz hep sarıydı hiç yeşeremedik. Dünden bugüne değişen şeyse yükselen bloklar, her yanı kapalı alışveriş merkezleri ve adım başı fiskiyeli havuzlar. Denizimiz yok, çocukların özgürce koşup oynayacağı yemyeşil parklarımız yok ama çok şekilli köprülerimiz, insanın içini serinletmesi umulan fiskiyeli süs havuzlarımız var. Özenmeyelim de ne yapalım? Belki bizim de piknik kültürümüz zarar vermekten öteye geçebilseydi bakımlı parklarımız olurdu kim bilir. İronik bir şekilde bizde “park” alışveriş merkezlerine isim oluyor genelde. Modern şehirleşme dediğimiz şey aslında ihtiyacımız olan şey mi tartışılır ama nefes alınamayan bir yerde modernleşmek kime ne yarar sağlar bilinmez. Dilerim Avrupa kentlerinden gıpta ederek döndüğümüz günler yerini özleyerek döndüğümüz günlere bırakır.
Serzenişi bir kenara ayırırsak bizim gidecek pek afilli parklarımız yok ama yolunuz Londra’ya düşerse diye size mini bir park rehberi çizmeden geçemeyeceğim. Hyde Park zaten es geçebileceğiniz bir park değil bir köşesinden girin ve kendinizi doğaya bırakın. Serpentine nehri tarafında sanat galerisini gezip her sene farklı bir tasarımla yenilenen cafesinde bir kahve molası verin. Bir Pazar aktivitesi için Richmond Park’ta bisiklet kiralayıp belirli güzergahı takip ederek geyiğinden, ördeğe türlü hayvanları seyrederek bir pubda soluklanacağınız keyifli bir bisiklet turu ayarlayabilirsiniz. En popüler alışveriş caddelerinden High Street Kensington’dan elinizde torbalarınızla bir köşeden cupcake alıp kendinizi Holland Park’a alışveriş molasına bırakbilirsiniz. Turistik takılcaksanız da Buckingham Sarayını sincaplar eşliğinde karşıdan görebileceğiniz St. James parkından geçerek şehir turunuzu devam ettirebilirsiniz. Bebekli bir aileyseniz de pusetle Londra’yı parklar arasından gezmeniz mümkün. Hatta parklarda pusetli anneler o kadar fazla ki puset yürütmek bir spor olmuş ve toplu puset yürütme etkinliği bile var. Bir de geceler var ki hava da güzelse tadından yenmez park konserleri. Özellikle yazın konser, festival olmayan bir park görmek imkansız gibi. En güzeliyse Hampstead Park piknik konserleri. Piknik sepetinizi alıp çimler üstünde dünya standardında canlı konser izlemek gibisi yok.
İşte imkan sunulunca şehir kaosundan mızmızlanmaya da gerek olmuyormuş. Londra o gri havasına yeşili böyle sokabilmişse biz de mis havamıza hak ettiği rengi kazandırırız umarım. Böylelikle başka ülkelerin bahçeleri bize Alice Harikalar Diyarı etkisi yaratmak zorunda kalmaz. Yeşil düşlerle kalın...

http://www.magdergi.com/component/flippingbook/book/39-mag-online-dergi-eylul-2010/8-2010.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder