8 Aralık 2010 Çarşamba

STRATEJİK BİR ÇILGINLIK ALIŞVERİŞ



Yeni yılın en güzel kısmı hiç şüphesiz yılbaşı hediyeleri, alışveriş ve yepyeni şeylerle yepyeni bir yıla başlamaktır. Yılın bu zamanı vitrinler en cezbedici halini alır, cüzdanlar boşalır, kollarımız paketlerle dolup taşar. Her aldığımızın bize bir geri dönüşü olacağı düşüncesiyle çılgınlarca alışveriş edilir. Kabul edelim Noel Baba’yı yalnızca çocuklar sevmiyor hatta biz bayanlar ona tapıyoruz. Alışveriş tutkusu Noel Baba’dan ziyade bizim işimiz...
Avrupa’da yılbaşı alışverişi, altyapı çalışmaları aylar öncesinden yapılan ve tüm insanların bir anda akın akın sokaklara döküldüğü maratonumsu bir süreçtir çünkü büyük indirim zamanıdır. Türkiye’de daha farklı olarak mağazalar alıştıra alıştıra indirime girdiklerinden benzer bir izdiham yaşanmıyor hatta yılbaşının hemen ardından kış indiriminin başlaması alınan onca hediyenin yarı fiyatıyla karşı karşıya kalma hayıflarına sürüklüyor bizi. Ama Avrupa’da yılın iki dönemi yaşanan bu delilikte edindiğim deneyimler indirim alışverişi konusunda çeşitli stratejiler geliştirmemi sağladı.
O çok istediğiniz her gün vitrine bakıp iç geçirdiğiniz ayakkabıyı alabilmek için indirimi beklersiniz beklersiniz ve en sonunda o gün gelip çattığında o ayakkabının tam da sizin için olan numarası çoktan satılmış olup onun yerineyse onun sezon fiyatının on misli bir sürü gereksiz ayakkabı satın almış şekilde kendinizi bulursunuz. Biz buna bilinçsiz tüketim ya da boşuna beklemek diyoruz. Tavsiyem, o çok sevdiğiniz ayakkabıyı o an almanızdır. İndirimse tamamen görüp de almaya gereksiz bulunan şeyleri almak için yaratılmış bir kavramdır. Bu felsefeye bağlı kalabilirsek alışveriş kafayı duvara vurarak sonlanan bir aktivite olmaktan çıkabilir.
Türkiye’de belli indirim günlerinin olmaması bir bakıma iyi bir şey. İş tamamen şansa kalıyor o zaman. Ama örneğin Londra veya Paris’e indirim zamanı gidiyorsanız o zaman belli taktiklere ihtiyacınız olacaktır çünkü buranın insanı affetmez. O sessiz sakin Gucci, Armani vitrinleri sosyete pazarını aratmayan bir şekle dönüşebilir. Korkmanız gereken turist kafilesi de Japonlar ve Araplar olmalıdır. Onlar için indirim, sezon farketmez tüketmeye programlıdırlar ve dikkat etmezseniz sizi bile sepetlerine atabilirler.
Kafaya koyduysanız üç gün öncesinden hazırlanmalı, en zor ve vakit alan kısım olan seçme, deneme ve karar vermeyi önceden halletmelisiniz yoksa eve döndüğünüzde yaşayacağınız pişmanlıklar hayli katlanacaktır. Ön hazırlığı tamamladınız, geri sayım başladı, erkenden uyuyun çünkü sabah mağazayı siz açacaksınız. En rahat kıyafetlerinizi giyin ve maratona başlayın. Bu maraton, bir süre sonra güreşe dönüşecek zaten. Aylar öncesinden kondisyona başlarsanız da fena olmaz. Kolunuza takacağınız askıların ağırlığı halter etkisi yaratabilir. Kapışılan bir ürünün sizde kalması için de yoğun barfiks egzersizleri gerekecektir. İstediğiniz bedeni bulma konusunda size yardımcı olabilecek sabırlı bir tezgahtar bulamayacaksınız. Onlar için bu bambaşka bir spor hiç bulaşmasanız daha iyi. Deneme kabinlerinde artan giysiler reyondakilerden daha fazla ve çeşitte olabilmektedir, oraya saldırın. Büyük bir mağazadaysanız da çocuk, erkek bölümü varsa oranın kabinlerini ve kasasını kullanmanız kuyruk açısından epey vakit kazandıracaktır. Bunu akıl edemeyen insanlar gördükçe inanın alışveriş çok keyifli hale geliyor. Acaba bunu paylaşarak bir hata mı yaptım?
İş kasa kısmına geldiğinde ise önce bir kendimizi tokatlamamız gerekiyor. Daha ne alabilirim diye delirmişçesine etrafa bakmak yerine eldekileri itinayla elemek gerçek bir sanattır. O geçmek bilmeyen sırayı bu amaca adayabilirsiniz. Bir de o hengamede dikişler, düğmeler bozulabiliyor sonra değişitiremeyeceğinizi bilip itinayla inceleyiniz. En önemli nokta da gerçekten giyip giymeyeceğinizi ve yakışıp yakışmadığını bilmeniz. Sezgilerimiz ne kadar kuvvetli olursa olsun hayat boyu öngöremeyeceğimiz gerçeklerden biri de bu olmalı. Malesef aldıklarınızın pek çoğu gereksiz olacak. Şanslıysanız bunu ya erken farkedersiniz ya da hiç farketmezsiniz. Bazen kararsız kaldığım bir kıyafeti inşallah üstüme olmaz da almak zorunda olmam diye düşünerek deniyorum ve gerçekten olmadığında inanılmaz rahatlıyorum. Kararsızlık yaşayacağıma o kıyafetlerin içine giremem daha iyi felsefesi de benimsenebilir.
Bayıldığımız şeyleri yarı fiyatta bulmak, sayısalda altılı tutturmuş etkisi yaratabilir, doğrudur ama mantık der ki “önce bir düşün”. Alışveriş kısa ve öz olduğunda gerçekten mutlu ediyor onun dışında ise bir virüsten farklı değil. Dikkat edin yılbaşında bu salgın size vurmasın. Yeni yılda yeni ve içinize sinen gardroplar dilerim..

2 Kasım 2010 Salı

ANKARALININ ANKARASI


Ankara Ankara güzel Ankara…İçindeyken kaçmak uzağındayken dönmek istenen. Siz bıraksanız da sizi bırakmayan. ..Ankara’ya veda ettiğim şu günlerde başka bir gözle bakmaya başladım bu şehire. Yıllarca burdan gitmenin herkesin düşü İstanbullu olmanın hayalini kurdum. Şimdi düşünüyorum en çok neyini özleyeceğim Ankara’nın diye. Düşündükçe gitmek zorlaşıyor. İnsan ne kadar gitmek isterse istesin alışkanlıklar, hatıralar, evi ev yapan şeyler zor kılıyor vedayı. Biraz da Ankarama veda olsun diye Ankara’lı olmayı anlatmak istedim bu ay.

İki tip Ankara insanı vardır biri fanatik Ankaralılar diğeri gizli Ankaralılar. Duygularını gösteren ve göstermeyen iki farklı tip olarak da ayırabiliriz. Ankara’yı her daim savunan başka bir şehri üstün görmeyen bir de Ankara’dan nefret eden hep sıkılan, kurtulmak isteyen ama biri O’na dil uzatsa hemen savunmaya geçen kabullenemese de derinden bağlanan tip. İşte ben bu ikinci tipe uyuyorum. Ankaralının en sinir olduğu laftır “Nasıl denizsiz bir yerde yaşıyorsunuz” ve “Ankara’nın en güzel yanı geri dönüşü”. Hep başkent olmamızı kıskanıyorlar diye düşünmüşümdür küçüklüğümden beri. Denizimiz yok ama Atamız burda savunma mekanizmamdı. Şimdi giderek betonlaşan bu şehirde deniz özlemini ben de arar oldum. Büyüklerimizden sürekli duyduğumuz “buralar bozkırdı hep” lafı artık bizim nesil için “buralar AVM’di hep” olarak değişecek sanırım sonraki nesillere ne kalacağı ise meçhul. Herkesin kendine göre bir Ankarası var çünkü malesef bu şehirde kendini koruyabilen çok az şey kaldı öyle ki Ankara’da yaşayan da özler oldu kendi Ankarasını.

Buna rağmen özlenecek belli başlı şeyler yok değil. Şöyle bir nostalji yapacak olursak; okulu kırıp karanfil sokakta takılmak, eski Vakko önü buluşmaları, eskinin Akün sineması yeninin tiyatrosunda seyirler, adına şiirler yazılan Tunalı Hilmi Caddesi’nde kar yağarken yürümek yürümekten sıkılınca poşetle Seğmenler’den kaymak, gecenin bir yarısı acıkınca soluğu Atatürk Orman Çiftliğinde almak, en güzel gençlik anılarının ev sahibi kampüsler, cafeleri, butikleriyle giderek renklenen Gaziosmanpaşa. Başka hiçbir yerde eşine rastlanmayan simidi, tavacısı, aspavası, Bestekar pilavcısı, sayısız başında “öz, hakiki, meşhuru” eksik olmayan et lokantaları daha neler neler. Denizimiz yok ama en güzel balık burda yenir. Gece mekanları her sezon değişse de güzel müzik yapan gruplar hep Ankara’dan çıkmadır. Trafikte saçmalasak da sanata saygıda üstümüze yoktur. Tiyatrocular hep der Ankara seyircisi farklıdır diye gerçekten de öyle. Hiç bir yerde burdaki tiyatro ve operaları izlerken aldığım keyfi alamam. Sanırım benim de en çok özleyeceğim şeylerin başında gelecek eski Ankara dokusunda tiyatro geceleri.

Başka yerden gelen biri için Ankara’yı sevmek gerçekten çok zor. O yüzden farklı kılar Ankara kendi insanını. Onu anlayan onu sever onda yaşayan ona bağlanır. Peki başka şehirde Ankaralıyı nasıl tanırsınız? Bir mekana girdiğinde deniz gören masa için adam kesebilir. Otoparkçılara anahtar asla vermez. Misket çaldı mı en ciddisi bile oynamaya başlar. Minibüse dolmuş der. Birine “bebe” diye hitap ettiğinde anlamsız bakışlarla karşılaşır. Hayatında Ankaragücü maçı izlememiş Ankaralı başka yerde yaşarsa fanatik olur. Ve bir de Ankara’ya laf söyletmez sadece kendi söver.

Bu yazıyı yazmadan önce sordum Ankara’dan göç edenlere ve Ankara’yı bırakamayanlara en çok neyi özlersiniz diye? Sabit tek bir cevap vardı: “evimi”. Nereye gidersek gidelim Ankara’da yaşayan için Ankara “ev”dir. O ev yıkılsa da içindekiler gitse de şehir betonlaşsa da hatıralarıyla bir şekilde bağlar Ankara kendini. Şehir sadece bizi biz yapan o hatıraların çerçevesi bu yüzden özel. Muhtemelen herkes doğduğu büyüdüğü yere aynı derecede bağlıdır ama Ankara’dan hep nefret edilir ya işte biz bu yüzden edemeyiz çünkü Ankara bizim seçmediğimiz ama bağlandığımız ailemizdir. Biz onu bırakıp gitsek de o hep bizimle gelir. İşte bu yüzdendir ki Ankaralılar hep Ankaralıdır.

14 Ekim 2010 Perşembe

YİNE Mİ VENEZUELLA

Dünya güzellerinin sık sık Venezuella’dan çıkması akıllara bu ülkenin kızlarının sırrı ne sorusunu getirmiyor değil. 6 kez Kainat Güzellik tacını ellerinde bulunması ve bununla kalmayıp 5 kez Dünya Güzeli ve 5 kez Miss International çıkarmasıyla ortaya bir Venezuella güzelleri efsanesi çıkması kaçınılmaz. Peki bu güzeller ne yapıyorlar da tacı kimseye kaptırmıyorlar?

Tüm güzellik eforlarını bir kenara atarsak en önemli sırları tabi ki de dünyanın en özenerek harmanlanmış ırkına sahip olmalarından geliyor. Afrika’nın güneyinden göç eden siyahlarla, İspanya – Portekiz’den gelen beyazların mükemmel karışımı, kusursuz ten rengi ve etnik farklılıklarla Venezuella’da birleşiyor. Bu armağanlarının farkında olan Venezuella devleti de bunu geliştirerek güzellik yarışmalarının adeta bir sektör haline getiriyor ve ülke tanıtımı için ideal bir fırsat olarak kullanıyor.

Venezuella’da her mahalle güzellik yarışması düzenliyor. Miss Venezuella ise ülkenin en çok reyting alan programı. Büyük kentlerde güzellik akademileri bulunuyor ve genç kızlar yarışmalar için burada zerafet dersleri alıyor. Devlet de ülkesinin tanıtımı için bu akademilere mali desteği esirgemiyor.


Ulusal güzellik yarışması birkaç aşamada gerçekleşiyor. 20’li yaşlardaki genç kızların katıldığı yarışmada en önemli şey uzun boy. Kraliçe adayları sabahın erken saatlerinde kalkarak spor salonuna gidiyor. Gün boyunca dans edip, ökçeli ayakkabılarla yürüme eğitimi görüyor, sorulara zekice yanıtlar vermeyi öğreniyor. Finalistlerden biri, Askeri okul gibi, gerçekten zor bir eğitim. Egzersizlerin yanı sıra, diyet yapıyoruz, tavuk-salata, salata-tavuk diyor. Araştırmalara göre de ülke kadınlarının %67si dış görünüşüne her zaman önem veriyor. Hal böyle olunca zaten etnik genlerden gelen doğal güzelliğine bu kadar düşkün ve güzellik yarışmalarını milli gurur haline getirmiş bir ülkenin her sene tacı kapmasına şaşırmamak gerekiyor.

VE JERRY STOLWIJK GÜZEL KADINI YARATTI


Kadın, onun tuvali…O ise estetik görüşü ve sihirli elleriyle mucizeler yaratan bir ressam adeta. Moda çekimlerinin vazgeçilmez saç ve makyaj tasarımcısı dünyaca ünlü Jerry Stolwijk’le tutkuyla bağlandığı mesleğinden ve güzellikten bahsettik.

1. Her göz alıcı moda çekimlerinin altında makyaj, saç tasarımcısı ve fotoğrafçı olarak sizin isminizi görüyoruz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Hollandalıyım ve Amsterdam’danım. İlk olarak saç tasarımcısı olarak başladım. Sekiz yıl boyunca kuaförlerde çalıştım daha sonra freelance (bağımsız) çalışmaya başladım. Birkaç yıl önce Türkiye’ye şans eseri geldim. Her zaman kuaförlük yapmak istemiştim ama bir süre sonra kuaförlerde çalışmaktan sıkıldım ve moda çekimlerinde saç tasarımcısı olarak bağımsız çalışmaya başladım. 12-14 senedir de bunu yapmaktayım. Büyüleyici yerlerde yaşadım, en uzun kaldığım buraya gelmeden önce çalıştığım yer olan New York’tu. 2.5 yıldır da Türkiye’deyim.

2. Hep bu mesleği yapmak istemiş miydiniz yoksa şans eseri mi oldu?

Her zaman saç tasarımcısı olmayı istemiştim. Saç tasarımcısı olduğumdaysa sadece saçın yeterli olmadığını fark ettim. Yüz ve görünüm çalışmalarında da ihtiyaç var. Çoğu kadın kendini nasıl güzel göstermesi gerektiğini bilmiyor. Göz çevresi ve kaşlar, saç rengi değişimi, renk seçimlerinde yardım etmeye başladım. Daha sonra ilgim büyüdü biraz saç biraz makyaj darken makyaj dersleri de aldım. Sonra kuaför salonunun bana dar geldiğine karar verdim ve daha fazla yaratıcı özgürlüğümü yaşayabileceğim freelance çalışmaya karar verdim ve kuaför salonundaki işimi bıraktım.

3. Saç ve makyaj tasarımcısı olmanızda size ne veya kim ilham oldu?

Kadınlar...Sadece genel olarak kadınlar ve moda diyebilirim. Güzellik takıntım hep vardı, bu sadece saç ve makyajdan ibaret değil, giyim de dahil, güzelliği olan her şey dahil. Güzel arabalar, güzel evler..Etrafımda güzel şeyleri, güzel insanları görmeyi seviyorum ve güzellik için yardım etmeyi seviyorum.

4. O zaman size göre güzellik nedir?

Kendi kişisel zevkime göre size çok fazla değişik tip güzellik sıralayabilirim. Güzellik pek tabi ki rahatlıktır. Görünüşe dayalıdır ama bence sadece görsel yönüyle sınırlı değildir. Güzellik aynı zamanda içimizde hissettiğimizin dışa yansımasıdır. Mutlu, iyi veya aşık hissediyorsanız etrafınızdaki insanlar bu enerjiyi hissedip size olumlu karşılık verecektir. Yani güzellik sadece kuaförden saçınızı makyajınızı yaptırıp çıkıp, güzel bir elbise giymekle olmaz. Güzellik bundan çok daha fazlasıdır.

5. Güzelliği içten gelen bir his olarak tanımlayıp güzellik için çalışmanız ironik değil mi?

Benim demek istediğim güzellik sadece dışarıdan gözüken değil. Eğer biri dış görünüşü güzelse fakat ben içinde o güzelliği göremiyorsam güzel görünmesini sağlasam da benim için güzel değildir.


6. Çalışmalarınız doğal bir photoshop gibi. Günümüzde görsel efekt teknikleri insanların görünümünü değiştirmede çok etkili bir yöntem oldu ama siz bunu sihirli ellerinizle yapıyorsunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim. Her zaman modern fotoğrafçılığın temelinde photoshop olmuştur. Ama benim fotoğraf ve videolarda kullandığım ve tanındığım özellik bir heykeltıraş gibi sculpting efektidir. Kendi kafamdaki güzel kadın veya güzel erkek tipine göre yüzü güzelleştirip, geliştirerek değiştirebiliyorum. Bir insanın daha güzel gözükmesi için neye ihtiyacı olduğunu hissedebiliyorum. Yani diyebiliriz ki evet ellerimle insanları değiştirebiliyorum.

7. Sizi İstanbul’a çalışmaya getiren neydi?
Bu aslında uzun bir hikaye ama ben özet geçeyim. Gençken ek iş olarak dans ediyordum. Kuafördeki işi bıraktığımda bir kulüpte dans ederken İstanbul’da açılacak 2009 adlı kulübün sahipleri beni izleyip beğendiler ve İstanbul’da kulüplerinde dans etmem için teklif ettiler. Bu şekilde tamamen şans üzerine İstanbul’a geldim.

8. Ve sonra İstanbul’a aşık mı oldunuz?

Evet aslında doğal bir aşktı. Çok şanslıydım çünkü burada hem saç hem makyaj tasarımı yapan ilk ve tek yabancıydım. Bu işi yapan ve moda setlerinde çalışmış başka biri daha yoktu, ben ilktim ve bir süre sonra popüler oldum.

9. Sadece İstanbul’da popüler değilsiniz sanırım?

Çok fazla yerde çalıştım ama diyebilirim ki İstanbul içlerinde en başarılı olduğum yerdi.

10. Bir çekime çağrıldığınızda önceden tasarımcı, fotoğrafçıyla ne istediklerine dair görüşme yapıyor musunuz yoksa tamamen yaratıcı özgürlüğünüze mi bırakıyorlar?

İşe göre değişiyor. Bazen tamamen özgür oluyorsunuz bazen kısıtlı. Genelde sizi ve tekniğinizi izleyip fikriniz alıyor. Bunu yapma, etme gibi durumlar pek rastlanmıyor.

11. Bütün yeni trendler ve stillerle aranız nasıl? Bunları saç ve makyaj repertuarınıza nasıl uyarlıyorsunuz?

Öncelikle ben birine bireysel olarak bakarım, trendlere çok ihtiyaç duymam. Tabi ki moda sektöründe çalışınca modayı takip etmeniz, neler olup bittiğini bilmeniz gerekiyor. Moda sürekli değişiyor, bazen ileri bazen geri gidebiliyor. Eğer bir hikaye için, bir moda konsepti için, varsayıyorum ayak modelinin bilekleri için ya da bir ünlünün çekimi için trendlere başvurabiliyorum. Ama sırf trend olsun diye kullanma taraftarı değilim. Önce her kadına kişisel olarak bakar daha güzel görünmesi için ne gerekiyor diye bakarım.
12. Bağımsız çalışan biri olarak sizi en çok heyecanlandıran ya da zorlayan iş nedir?

Bazen düşünüyorum da en çok zorlayan şey sürekli çalışmayı sürdürmek. Çünkü bazen tam zaman çalışarak çok başarılı oluyorsunuz ama bazen de bir sonraki işin ne zaman geleceğini veya yeterli paranız olup olmayacağını bilmiyorsunuz. Bunlar bağımsız çalışanların handikapları genelde.

13. Beraber çalışmaktan büyük zevk aldığın belli isimler var mı?

Beraber çalışmaktan zevk aldığım pek çok insan var. Türk müşterilerim arasından en çok çalıştığım ve hala çalışmakta olduğum isim Meltem Cumbul, mükemmel bir insan. Sertab Erener de aynı şekilde. Bu isimler saygılı, kibar, vefalı insanlar. Beni hep ararlar, teşekkür ederler. Saygı, nezaket ve vefa gerçek bir yıldızda olması gereken özellikler bence. Sadece saygılı olun, lütfen diyin, teşekkür edin. Onlar bana saygı duydukça ben de onlara duyarım aynı şekilde.

14. İleride beraber çalışmayı hayal ettiğin bir isim var mı?

Makyaj ve saç tasarımcısı olarak yok ama fotoğrafçı olarak çok uzun bir liste çıkabilir. Artık fotoğrafçı kariyerimi ön plana çıkarıp makyajın da tatlı bir hatıra olarak kalmasını arzuluyorum.

15. Mesleğinde en çok keyif aldığın dalı soracak olursak? Makyaj, saç, fotoğraf?

Fotoğrafçılık tabi ama onun da finansal engelleri var. Şu an fotoğrafçılığa başlayalı sadece bir buçuk sene oldu. Çok şanslı ve güzel bir şekilde ilerliyor ama finansal olarak makyaj ve saç tasarımcılığını bıraktıracak kadar tatmin etmiyor. Saç ve makyajdan nefret ettiğim düşünülmesin sadece artık öncelikli tutkum değiller. Bu işi yıllardır yapıyorum ve başka bir iş yapacağımı hiçbir zaman düşünmedim. Saç ve makyaja devam etmem sürpriz olmamalı. Benim için profesyonellik çok önemli. Eğer bir işi yapıyorsam o işi kendimi tamamen vermeliyim yoksa o işi hak etmiyorumdur. Özellikle Türkiye’de bu işte çok şanslı ve başarılı oldum. Çok fazla sadık müşterim var ve çok başarılı fotoğrafçılar, tasarımcılarla çalışıyorum. Kimseyi hayal kırıklığına uğratamam. Bana bir iş verildiğinde her zaman minnet duyarım ve beni iyi olduğum için seçtiklerini düşünüp elimden gelenin en iyisini yaparım.

16. Başarınızın sırrı bu olsa gerek..

Eminim başarının büyük bir kısmı bu yüzdendir. İnsanlara bana davranılmasını istediğim şekilde davranıp saygı gösteririm. Yaptığım işin her yanında yer almak isterim, sadece makyaj değil. Açıksözlüyümdür, bazı insanlar bunu sevmez ya da sever ama ben ne düşündüğümü söylemekten asla çekinmem. Eğer bir insan fikrimi merak ediyorsa gerçek fikrimi sansürsüz bir şekilde öğrenir. Bu bana saç rengini soran bir müşterim de olabilir, sıradan bir kadın da, ünlü biri de. Benim için herkes eşittir ve herkese fikrimi net olarak söylerim. Bazen bana tavsiye için geldiklerinde örneğin saç rengini beğenmediysem derim ki “gerçekten ne düşündüğümü mü soruyorsun duymak istediğini mi?” Yumuşakbaşlı olmakta pek iyi değilimdir, ne düşünüyorsam dobra dobra söylerim.

17. Size göre kadınların makyajda yaptıkları en önemli hatalar nelerdir?
Bu tamamen kişisel bir durum. Ben yanlış bulabilirim ama onların yüzüdür, istediklerini yapabilirler ama benim için doğru gözükmez. Sadece kendi görüşlerimi vereceğim. Bence en önemli hata kadınların cilt tipine uymayan ten rengi seçmeleridir. Özellikle Türk kadınlar bronz gözükmek istiyorlar ama seçtikleri fondöten yüzlerini kapkara yaparken geri kalan vücudu, elleri beyaz gözüküyor. Bu komik ve doğal olmayan bir görüntü koyuyor ortaya. Bence bayanlar ten renklerinde, kaş renklerinde kendi ten renklerine yakın renkler seçtiklerinde en güzel görünümü yakalayacaklardır. Biraz allık biraz bronzlaştırıcıyla tonu arttırdığınızda cildinizi doğallıktan öte bir duruma sokmadan canlandırabilirsiniz. Bembeyaz insanların esmer olma çabaları komik gözüküyor.

18. MAG okurlarına verebileceğiniz güzellik tüyoları nelerdir?

• En kolay ipucu olarak allık rengi seçerken yanağınızı çimdiklemenizi öneririm. Yanağınızda oluşan pembeliğe yakın rengi seçmeye çalışın. Genelde yüzünüzü sıktığınızda çok turuncu, kahve tonlarında renkler oluşmaz, daha çok kırmızı, pembe, meyva renklerinde olur ve doğal güzelliği bu tonlar sağlar.
• Kirpiklerinizi kıvırmak için suya dayanıklı maskara kullanmalısınız çünkü suya dayanıklı maskaralarda kirpikleri kalkık tutan bazı şeyler bulunur. Kirpiklerinizi kıvırdığınızda gözleriniz daha açık, kirpikleriniz de daha uzun gözükecektir ve sizi daha zinde, canlı gösterecektir.
• Göz kapatıcısı için hafif kuru ama light reflecting (ışık yansıtan) kapatıcı tercih etmelisiniz. Rengi de teninizin çimdiklenmiş tonunda olmalıdır. Çok kremli ya da çok kuru tercih etmeyin, hafif olmalı. Üzerine hafif allıkla genç ve canlı bir hava katabilirsiniz. Parlaklık da ekleyebilirsiniz. Kuru cilde sahipseniz krem kapatıcı, yağlı bir cilde sahipseniz pudra tercih etmelisiniz.
• Bakımlı dudaklar da önemlidir. Her zaman insanlara dişlerini fırçaladıktan sonra dudaklarına nemlendirici sürmelerini öneririm. Gün içinde bayanlar hafif meyvamsı tonlarda hatta renksiz ama nemlendirici rujlar sürmelilerdir.

TÜRKİYE'NİN GÜZELLİK İKONU TÜLİN ŞAHİN


Türkiye'nin medarı iftiharı ve gerçek "top model"i...
Yaptığı işleri takip ediyorsanız, dünyaca ünlü firmaların reklam ve katalog çekimlerinde yer aldığından haberdarsınızdır.
Model olarak kalmayarak, kitap yazan, son derece aktif bir web sitesine sahip çok ama çok çalışkan bir güzel...
Tülin Şahin'i yakalayıp "güzelliğe" dair konuşmamak olmazdı


1- Yazdığınız kitaplar, tıklanma rekoru kıran web siteniz ve göz alıcı güzelliğinizle adeta Türkiyenin güzellik gurusu oldunuz. Sizi bu tip çalışmalar üretmeye iten şey neydi?


Teşekkür ederim, ama yok guru değilim. İlk kitabımı yazdığımda kadınlar ve genç kızlar sağ olsunlar çok ilgi gösterdiler ve hep devamının gelmesini istediler. Resmi siteme hep emailler geldi, yayınevime mektuplar çok sayıda gelince devamını farklı farklı platformlarda onlara sundum. Kitaplarımın yanı sıra , 1.5 yıl önce tuliss.com'u kurdum; kadınlara ve genç kızlara yönelik bir site. Her hafta üyelerime spor, sağlık, makyaj, bakım gibi konular hakkında bültenler gönderiyorum. Tabii bunları yapmak için paylaşmayı seviyor olmak gerekiyor. Mesleğim gereği dünyanın her yerinde en iyi makyörler,kuaförler ile çalışmanın verdiği tecrübeleri,bilgileri beni sevnler ile paylaşıyorum. 7 Mayıs 2010'da startını verdiğimiz bir başka heyecanlı ve yine kadınlara yönelik proje ise Aynalı Bonus kart üyelerine özel olan bir e-dergi. Birbirinden faydalı tüyolar ve etkinlikler olacak. Aynalı bonus'u takip

etsinler yoksa üye olsunlar. Sonra arkadaşlarından duyduklarında pişman olabilirler.


2- Verdiğiniz bütün püf noktaları kendi deneyimlerinizden mi yoksa araştırma yapıyor musunuz?


Her ikisini de yapıyorum.Dediğim gibi mesleğim gereği dünyanın her yerinde dünyanın en iyi

makyözleri, makyörleri, kuaförleri, stilistleri, modacıları ile çalıştığım için her gün yeni bir şeyler öğreniyorum.Trendleri herkesten 1 sezon önce görmüş oluyorum.


3- Tüm yoğunluğunuza rağmen her daim güzellik ve enerji saçmayı nasıl başarıyorsunuz?


Güzellik ve enerji içten gelen bir şeydir. Öyle düşünüyorum ve öyle yaşıyorum. Yani iyi niyetliyim ve pozitifim böyle olunca da enerjim hep iyi. İçten gelen bir şey dışa yansır mutlaka.


4- Çantanızdan asla ayırmayacağınız güzellik ürünü nedir?


İşim gereği çantamda bir çok şey yanımda bulundurmak durumundayım. Çekimlere, defilelere giderken nemlendiricim, makyaj temizleyeicim, makyaj malzemelerim hep yanımda. Primerları (makyaj altı bazı) çok seviyorum çok işe yarıyorlar.


5- Doğal ürünler dışında gelişen estetik cihaz teknolojisini bayanlara öneriyor musunuz ve kullanıyor musunuz?


Şu aralar kuaförüm Bahçecik'te nu skin'i deniyorum gerçekten işe yarayan bir alet.


6- Gözlemlerinize ve size danışan binlerce bayanın sorunlarından yola çıkarak sizce içlerinde güzellik uğruna yapılan en büyük hata nedir?


Çok fazla ve kat kat sürmenin iyi bir makyaj olduğuna inanmak. Göz altlarına bembeyaz göz altı kapatıcısı sürmek. Allığı 'Rambo' gibi sert ve bir şerit halinde sürmek.


7- Her bayanın güzellik konusunda yaşlanmak, kilo almak gibi korkuları olmuştur. Şu an sizin için

yersiz de olsa ilerisi için korkunuz var mı yada geçmişte oldu mu? Aşmak için ne öneririsiniz?


Bunun önüne geçemeyeceğiz hepimizin içinde bu korku ne kadar olursa olsun. Ancak bu süreci

yavaşlatabiliriz. Nasıl? Spor yaparak, sağlıklı beslenerek, pozitif düşünerek... Spor yapmak kaliteli yaşamak ve yaşlanmak demektir. Ben her zaman yaz/kış hep spor yaparım.


8- Yaz mevsiminin çok yakın olduğu şu günlerde MAG okurlarına ne tip güzellik

önerileri verirsiniz?

Isınan havaların keyfini çıkarın J


LATİN MÜZİĞİN PRENSİ JON SECADA TÜRKİYE’DEN GEÇTİ


Latin müziğinin usta isimlerinden Grammy ödüllü Kübalı şarkıcı ve söz yazarı Jon Secada 21 ve 23 Mayıs tarihlerinde İzmir ve Ankara’da Jazzseverlere keyifli bir konser yaşattı. . Sıcakkanlı tavırları ve göz dolduran sahne performansıyla Ankara’lı seyircilere unutulmaz anlar yaşatan Jon Secada’yla konser öncesinde, Jazz tarzında çıkardığı son albümü “Expressions”tan ve kariyerinden konuştuk

1- Ankara’ya hoşgeldiniz. Umarım şehrimizi beğenmişsinizdir. Türkiye’ye ilk kez mi gelişiniz? Nasıl buldunuz?

Ankara’ya ilk gelişim. En son Türkiye’ye gelişim yaklaşık 10 yıldan fazla oluyor. O zaman İstanbul’a gelmiştim ama pek hatırlamıyorum. Ankara gibi diğer şehirleri de gezebilmek çok güzel. Türkiye’nin işleyişinin merkezi olarak çok büyük, muazzam bir şehir olduğunu düşünüyorum. Yarın İstanbul’da boş günüm olacak, pek çok güzelliklerini görmeyi planlıyorum. Geçen sefer gezme fırsatım olamamıştı.


2- Şarkılarınız Türkiye’de de çok seviliyor. Geçtiğimiz gün verdiğiniz İzmir konserine dayanarak Türk seyircisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Olağanüstüydü. Türkiye gibi yurtdışında yerlere geldiğimde uluslararası bir kariyere sahip olduğumu farkediyorum. Bu konuda kendimi çok şanslı görüyorum.


3- Son albümünüz “Expressions”da sizden duymaya alışık olmadığımız değişik bir tarza yöneldiniz. Aslında özünüze döndünüz. Jazz’a geçmenizi sağlayan neydi?

Her zaman Jazz albüm yapmak istemiştim. Zaten Jazz üstüne master yaptım, uzmanlık alanım jazz. Jazz albüm yapma fırsatı geldi ve kariyerimde doğru bir zamanlamaydı ben de bu fırsatı değerlendirdim. Benim gerçekten yapmak istediğim bir Jazz CD’si oldu. Çok akustik ve samimi bir CD oldu. Tüm kaydı hep birlikte canlı yaptık. Yani çok içime sinen bir CD oldu.


4- Favori albümünüz diyebilir miyiz?

Favori diye ayırmasak da benim için önemli bir albüm çünkü eğitimini almış olmama rağmen daha önce Jazz albüm yapmamıştım.


5- Peki bu Jazz albümün başarısından sonra bir sonraki albümde yine Jazz tarzında mı devam edeceksiniz yoksa Pop/Latin albümlerle mi devam edeceksiniz?

Bir sonraki albümüm Latin pop olacak. Başka bir CD de yeni çıktı “Classics” adı altında. Jazz CD’sinin bir devamı gibi hissediyorum. Eski romantik şarkıların bir kolekisyonu. Ama bir sonraki albümüm İspanyolca pop tarzında olacak.


6- Solo şarkılarınızın yanısıra düetlerinizle de ünlüsünüz. Hiç Türk bir şarkıcıyla düet düşündünüz mü, düşünür müsünüz?

Çok isterim. Eğer böyle bir fırsat gelirse ben hazırım.


7- Türk şarkılarını dinleme fırsatınız oldu mu?

Hayır malesef ama yarın belki birkaç Türkçe albüm alma fırsatım olabilir. Burda pek çok sanatçının olduğunu biliyorum. Televizyonda müzik kanallarında izleme fırsatım oldu. Türkiye’de aktif bir müzik sektörü olduğunu biliyorum ve bir Türk sanatçıyla kayıt yapmayı çok isterim.


8- Belki bunu okuduktan sonra pek çok sanatçı bu fırsat için size gelecektir

Evet, çok güzel olur.


9- Aynı zamanda Latin American Idol yarışmasında 4 sene boyunca jürilik yaptınız ve pek çok genç yeteneği gözlemleme şansınız oldu. Bu deneyimlerinize ve geçmişinize dayanarak sizin kadar başarılı olmak isteyen genç yeteneklere vereceğiniz en önemli tavsiye ne olurdu?

İlk söyleyeceğim şey çalışmaları, kendilerini olabildiğince çok hazırlamalarıdır. Müzik ve şarkı söylemek hakkında ne kadar çok şey bilirseniz o kadar iyi olur. Daha sonra çok sıkı ve disiplinli çalışmaya, fedakarlık etmeye hazırlıklı olmalılar. Diğer kariyerlerde olduğu gibi başarılı olmak için önlerine ne çıkarsa aşmak için herşeyi göze almalılar.


10- Pek çok yıldız adayının ilham kaynağı oldunuz. Siz buralara gelmeden önce kimlerden, nelerden ilham aldınız?

Çok fazla var. Ben radyo dinleyerek büyüdüm. Bazı R&B gruplar özellikle favorilerimden Earth, Wind and Fire. Büyüdüğüm yer Miami’de pop, rock, latin,salsa gibi her türlü müzik dinlenen multi-kültürel bir şehirdi. Ama içlerinden en önemlisi radyo ve şarkı yazarlarının şarkılarını dinlemekti.


11- İki tane Grammy Ödülüne sahipsiniz ve yeni albümünüzle bir tane daha bekliyoruz. Sizce kariyerinizde en üst seviyeye ulaştığınızı düşünüyor musunuz yoksa gerçekleştireceğiniz başka hayalleriniz var mı?

Yaptığım işi seviyorum ve bunu devam ettirmek istiyorum. Şarkı yazmak, söylemenin yanısıra New York’ta Broadway’de rol aldım, TV şovunda yer aldım. Yani kariyerimde herşeyden biraz deneme fırsatı elde ettim ve bunu devam ettirmek isterim çünkü çok fazla farklı şey yapmaktan çok keyif alıyorum.


12- Sizin de belirttiğiniz gibi çok fazla dalda görüyoruz sizi. Peki bunların içinde en çok odaklanmak istediğiniz hangisi?

Hepsi stüdyoyla başlıyor yani kariyerim şarkı yazarak başladı. Mesela şu an bir sonraki İspanyolca pop albümü müdüşünüyorum stüdyoya gidip şarkı yazmam gerek. Bu yüzden stüdyo işleri, şarkı yazmak, yaratmak muhtemelen her zaman bir numarada yer alacak.


13- Son olarak MAG okuyucuları için ne söylemek istersiniz?

Öncelikle Türkiye’deki herkese teşekkür ediyorum. Burda Ankara’da olmak bu güzel amfi tiyatoryu görmek çok güzel. Beni çağırdığınız için çok teşekkür ediyorum çünkü bu benim burda ilk konser deneyimim. Yeniden gelmeyi ve Türkiye’yi gezmeyi çok isterim ve umarım yaparım.