7 Temmuz 2011 Perşembe

BEŞ DUYU FESTİVALİ TOSKANA

Hani manzara resimleri vardır saatlerce bakar keşke orada olsam dersiniz ya da duvar kağıdı yapar sonra dalıp gider iş yapamaz olursunuz. İşte Toskana sizi o resmin içine alır ve kopamayacak hale getirir. Hem içim huzurla hem midem güzel yemeklerle dolsun diyorsanız İtalya’nın yeşili Toskana doğru adres.

İki sene önce sırt çantam ve bisikletimle en öğrenci halimle keşfettiğim Toskana’yla bu yaz daha olgun ve cebi dolgun gurme bir konseptte kavuştuk. Şunu anladım ki İtalya’nın neresine olursa olsun yapılacak seyahatler bir kereden fazla olmalı. İlki turistik, tarihi bakış açısıyla kalanı ise daha önce gezdiğiniz yerlerin dekorunda tamamen yeme ve içme kültürüne kendinizi vererek olmalı. İkincisinden memnun kalıyorsanız zaten üçüncüye fırsat olmuyor çünkü oradan ayrılamıyorsunuz.
Kelimelere sığmayacak bu eşsiz gezinin ilk durağı Toskana’nın en büyük şehri Floransa’ydı. Floransa başlı başına ayrıca gezilmesi, yaşanması gereken bir yer. Her köşesinden rönesans fışkıran bu şehri turlarken kendinizi Medici asilzadesi gibi hissetmeden edemiyorsunuz. Mimarisi, heykelleri, Duomo’su, David’i, müzeleri, açık müze şeklindeki meydanları ve eşsiz güzellikteki köprüleriyle bezenmiş Arno Nehri’yle başlı başına bir tarihi eser. Burası insanda sanatçı olma isteği uyandırıyor. Bu yüzden dünyaca ünlü sanatçıların buradan çıktığına şaşmamalı.
Floransa’dan araba kiralayıp selvi ağaçlarıyla süslü yemyeşil yollar boyunca Toskana turuna başlayabiliriz. Burada yerleşim tepelerdeki ağaçlar arasına saklanmış çiftlik evlerinde tavşanlar, ateşböcekleri, her türlü börtü böcekle içe şekilde. Benim kaldığım San Gimignano’daki pansiyon Podere Villuza da bu konseptte büyük bir taş evden oluşuyordu. Sabah masanıza konan zeytinyağı, akşam kadehinize doldurulan şarap direk evin bahçesinden imal edilmiş. Tembelleşip tüm gün yatmazsanız civarda her biri ikişer saatte gezilebilecek küçük küçük kasabalar bulunmakta. Hepsinde bir meydan, kilise, şarap evleri ve şarküteriler sabit. Floransa’daki Medici kostümünüzü burada çıkarıp ortaçağ şövalye kostümünüzü giyebilirsiniz. Kuleleriyle ünlü San Gimignano güzel bir başlangıç olacaktır. Gidip dönenler nasıl oralar bıraktığım gibi mi diye soruyorlar da aynı soruyu 13.yüzyıldan biri gelip sorsa da “evet, aynen öyle” diye yanıtlayabilirsiniz. Dokusunu bu kadar koruyabilmesi zaten buraları en özel kılan şey.


Siena ise bence Toskana’nın en gözdesi. Gecesi de gündüzü de yaşanmalı. Temmuz veya Ağustos’ta gidiyorsanız geleneksel Palio festivalini kaçırmayın. Göz alıcı meydanı Piazza del Campo’da gerçekleştirilen Siena’nın sembolü olan bu at yarışını izlemek için her yıl binlerce kişi buraya akın ediyor. Renklerine ve sokaklarına bayıldığım bu şehrin her bir köşesi fotoğraflık. Meydanda şarap eşliğinde bruschettanın tadına varın ve gotik mimarili kiliselerini mutlaka ziyaret edin. Buraya özgü tatlı bisküvi cantucci ve panforte tatmayı da ihmal etmeyin.

Bir diğer durağımız ise lezzet diyarı Greve in Chianti. Meşhur Chianti şaraplarının kaynağı yemyeşil bağlar ve zeytin ağaçlarıyla dolu küçük bir kasaba. Havasını içinizde hissetmek istiyorsanız bisikletle gezmenizi öneririm. Buraya çok sayıda şarap tadım turları düzenlenmekte. Bolu Dağı tesisi görünümlü salaş bir restoranda tüm turun en doyurucu sofrasına şahit oldum. Masada canlı bir dana yatıyordu adeta. Bölgenin en meşhur yemeği Bistecca alla Fiorentina etçil biri olmadığımdan bana çok hitap etmese de yiyenleri izledikçe iştahımı kabarttı diyebilirim. Yerinde tadacağınız Chianti şarabı da bu lezzeti eşsiz kılacaktır. Şarküteri ürünlerinin hastasıysanız Toskana mutfağı tam size göre. Yaban domuzu o kadar ünlü ki din, iman bırakmaz. Dondurmalarını ise övmeye gerek yok zaten tüm dünya biliyor.

Chianti’de tıka basa doldurduğnuz mideyi Monterrigioni’de doğa yürüyüşü yaparak eritebilirsiniz. Surlarla kaplı bu şirin ufacık kasabada manzaraya doyamayacaksınız. Toskana gez gez bitmez, atlanmaması bir diğer şehir de İtalya diyince akla gelen Pisa kulesinin olduğu Pisa’dır. Bura sanıldığı kadar büyük değildir. Pisa Kulesi’ni bulup klasik yaslanmış gibi fotoğrafınızı çektirip geri dönebilirsiniz. Onca köy kasabadan sonra turist kalabalığı boğacaktır. Vakit kaybetmeden buradan trenle 20 dakika mesafedeki surlarıyla ünlü, yanakları sıkılası şehir Lucca’ya gitmelisiniz. Antika pazarına da denk gelirseniz tadından yenmez. Arabanın geçmediği sarmal şeklindeki bu şehir, surlar üzerinde yürüyüş ve bisiklet turu için ideal.

Rönesansı, orta çağı, köy hayatını bir arada tadabileceğiniz beş duyunun beşine birden hitap eden bu çok yönlü tur için mayıs ve eylül ayları ideal. Dinlenmek isteyenler, ilham arayanlar, boğazına düşkünler, yaşamayı sevenler ölmeden önce yapılacaklar listesine Toskana’yı şimdiden ekleyin. İyi tatiller…

Floransa noktaları: Via Calzaiuoli’de alışveriş, Vivoli’de dondurma (wasabili bile var), Gilli’de kahve, Rivoire’da tiramisu, Santa Croce civarında aperetivo, Nove’de akşam yemeği

Tadılası şaraplar: Brunello Di Montalcino,Vino Nobile Di Montepulciano, Chianti Classico (Mahzene uğramadan dönmeyin)

Hediyelik: Deri çanta cüzdan, Floransa kağıdından defterler,el boyaması tepsi, Siena’dan cantucci ve panforte, zeytinyağı, baharat, Chianti şarabı, el yapımı seramikler



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder