



Artık göz kamaştırmaya hazırsınız. Tüm dikkatleri çektiğiniz ve renk saçtığınız güzel yüzünüzle gülümsemeyi unutmayın, o zaman festival anlamını yaşatacaktır.
Yakın Zamandaki Festivaller:
2-3 Temmuz Efes One Love Festival / Santral İstanbul
15-17 Temmuz Rockn Coke Fest/ Hezarfen Havaalanı İstanbul
11-13 Temmuz Pinkpop Festival/ Amsterdam
benefit cha cha tint dudak yanak renklendirici 78tl
Ysl krem allik blush no 4 87tl
Mac surf baby cheek powder 75tl
Chanel le vernis in mimosa no 557 oje 65tl
Peri masalları yalnız çocuklar için midir sanıyorsunuz? O zaman kraliyet düğününe tanıklık etmemişsiniz demektir. Aylardır tüm dünyaca konuşulan ve nesiller boyunca da anlatılmaya devam edecek bir peri masalı şimdi 7’den 77’e herkesin dilinde..Prens William ve Prenses Kate: modern peri masalının kahramanları
Siz bu satırları okuduğunuzda onlar milyonların izlediği ihtişamlı düğün törenlerinin (bir skandal olup iptal olmazsa) ardından balayının tadını çıkarıyor olacaklar ama biz hala onları konuşuyor olacağız. Düğün çok konuşuluyor olacak ama aylardır yapılan hazırlıklar ve beklenen gün yalnız İngiltere’de değil tüm dünyada fenomen haline geldi.
Kasım ayında Londra ziyaretimde istem dışı nişanlarına tanık olmuştum. Evleniyorlar demek diyip kenara koyduğum gazete aslında saklanması gereken tarihi bir sayıymış, kınandım. O tarihi günden sonra İngiltere için yeni bir ilgi alanı doğmuş oldu. 30 yıl once Diana’yla yaşanan heyecan şimdi Kate’le yeniden hayat bulmuş. Prenses de halktan biri olunca dikkatler daha da artıyor ve peri masalı adeta sözlük anlamını yaşatıyor.
Peri masalını şöyle bir irdeleyecek olursak 8 yıllık geçmişe dayanan bir ilişkinin beklenen sonu diyebiliriz. Öyle ki Kate’e yıllarca beklediğinden “Waity Kate” lakabı takılmış. Hikayenin özeti, William ve Kate üniversitede sanat tarihi okurlarken tanışırlar. Sıkı arkadaşlık yerini aşka bırakır. Sonradan parti organizasyonları şirketi kurup milyoner olan memur bir anne babanın kızı Kate kafasına prenses olmayı koymuştur. Yılmaz, sabırla bekler ve 8 senenin sonunda Diana’nın yüzüğünü parmağında bulur. William, teklif ederken korkmuş, kızın babasına soramamış ya izin vermezse diye sanki “benim prense verecek kızım yok” diyecek ya da Münir Özkul tribiyle gurur yapacak biri olabilirmiş gibi.
Yüzyıllarca kraliyet düğünleri geleneksel tarihi bir organizasyon olmuş. Bunların en görkemlisi ise ilk kez canlı yayınla herkesin şahit olduğu Prens Charles ve Prenses Diana’nın düğünü olmuş. Bu yüzden geleceğin kral ve kraliçesinin düğünü olarak görülen Prens William ve Prenses Kate’in 29 Nisan Westminster Kilisesinde gerçekleşen düğününün daha da gösterişli olması bekleniyor.
Düğün günü ülkede resmi tatil olarak ilan edildi ve aylar öncesinden sokak partileri organizasyonları, özel tur paketleri, hatta 20 bin kişilik kamp alanı ayarlandı. Londra için 2012 olimpiyatları öncesi turizm patlaması alıştırması yaşanıyor olabilir. Gelinliğin tasarımcısı, balayı mekanı gibi ayrıntılar sır gibi saklanırken düğün davetiyesi olarak hazırlanan altın işlemeli havluların Denizli’de üretilmesi bize de çorbaya tuz katma şansı sağladı. Süpriz isimler beklenen 1900 seçkin davetli listesinde Kate’in mahalle kasabından devlet liderlerine kadar pek çok isim mevcut. Bu isimlerin dışında da 2 milyara yakın kişinin düğünü canlı izlemesi bekleniyor.
Bu ülkenin kraliyet tutkusunu kıskanmıyor değilim. Biz anca dizilerde sultan padişah aşklarıyla meşgul olurken onlar canlı bir kraliyet aşkıyla kendilerinden geçebiliyorlar. Düğün değil ama insanların bu çılgınlığı izlemeye değer doğrusu. Prens William ve Prenses Kate ürünleri birer pazarlama harikası olmuş ve hatıra ürünleri piyasanın en hit ürünü olmuş durumda. Hediyelik kupa,anahtarlıklardan, oyuncak bebeklere ve hatta prezervatife kadar akla gelen, gelmeyen her tür üründe William&Kate’i görmek mümkün. Çiftin aşkının filmi bile düğünden önce yayınlanmaya başlandı. Tüm bu gösterişten tek faydalanacak olanlarsa hediye yerine yapılan bağışlarla yaşamlarını sürderecek olan filler ve diğer hayır kurumları.
Diana’nın da tüm ihtişamla gelin olup yine bu ihtişamdan kaçarken hayatını kaybetmesi bir gelinde nasıl bir psikoloji uyandırır bilmiyorum ama Waity Kate hayallerine kavuşmaktan, halksa aynı hikayeyi baştan yazmaktan memnun görünüyor. Biz uzak diyarlardaki izleyicilere ise darısı başımıza demek düşüyor. Bu arada prenses hayali olanlara hatırlatma: Prens Harry halen bekar ve kraliyet halka açılmış durumda. Sizin de bir peri masalınız olabilir. Sevgiler...
Moda “kendine yakışanı giymektir” diyip kenara atılacak kadar basit, sadece fashion tv’den takip edilecek kadar da uzak değilmiş. 3-6 Şubat’ta dördüncüsünün düzenlendiği İstanbul Fashion Week gösterdi ki Türk modası yanı başımızda dünyaya meydan okumaya hazırlanıyor. Bu organizasyonlar sayesinde beni de içine çeken Türk modasını yerinde inceledim ve defilesinden, partilerine, davetlilerinden, mankenlere rengarenk bir ifw günlüğüyle döndüm.
İlk olarak MAG Mayıs için hazırladığım genç tasarımcılar dosyasıyla Türk modasına dalmıştım. Dalış o dalış, tanıştığım sıcakkanlı tasarımcılar, Galata’da dizi dizi butikleri derken fashion week organizasyonları benim için işten çok zevk oldu. Yazınki Taşkışla macerasından sonra bu kış Santralİstanbul’da kendini daha geliştiren bir organizasyonla karşılaştık. Her defilenin farklı PR’ı olması basın için işleri epey zorlaştırsa da davetlileri daha ayrıcalıklı hissettirdiği bir gerçek. Yine de defile öncesi halk ekmek kuyruğu tablosu malesef tekrar yaşandı. Herkes kırmızı halıdan kasıla kasıla geçse de defile merdivenlerinde herkesle bütünleşmek zorunda kaldı. Ezilme tehlikesi dışında eğlenceli bir manzaraydı aslında. Hiç bir zaman yurt dışı moda haftalarında erişemeyeceğimiz bir şey de bu defileleri izleyebilme süreci olacak sanırım. Ya protokol olacaksın ya da metrobüs idmanın olacak.
Gelelim defilelere...Tümünü izleyemesem de izlediğim kadarı nereye gittiğimizi anlamama yetti. Öyle bir yerde yaşıyoruz ki ilham alınacak tonla güzellik var ve sonunda bunu fark edip genç tasarımcılarımızla kumaşlara dökülmeye başlanmış olması gurur verici. Adlarını zaten dünya çapında duyurmuş hazır giyim markalarınınsa ticari kaygı gütmeden görsel bir şölen hazırlamaları etkileyiciydi. Makyajı, kareografisi, müziği, sunumu herşeyiyle yoğun bir çalışma olduğu belli. Daha gidilecek çok yol olduğu bariz ama bir ilerleme olduğu da gerçek. Yalnız kıyafeti çok zarif taşıyan mankenlerin yanında acaba eksik manken vardı da kapıcının kızını mı çıkardılar diye düşündürten mankenlerin de yer alması hoş olmadı. Ego patlaması yaşamadan sadece kıyafeti tüm güzelliğiyle sunabilen çok az manken gözlemledim onlar da Merve Büyüksaraç, Sedef Avcı, Ahu Yağtu ve Didem Soydan’dı. Bir tespitim de burun ne kadar kötüyse podyumda o kadar iyi yürüyorsun. Burnu kötü olanlara duyurulur!
Tasarımlar genellikle deri, siyah, transparan ağırlıklıydı. Tasarımcılardan da en çok ve yine her zamanki gibi Özgür Masur’un koleksiyonunu beğendim. Geçen sezonki peri masalı çizgilerinin dışında son derece feminen, ebru desenleriyle su gibi bir koleksiyon olmuş. Geçen ifw’de sorduğumda ilham kelimesine inanmadığını belirtmişti. Kelimeye inanmasa da ruhunda kendinden ilhamlı belli ki, sunumu ve çizgileriyle çok yaratıcı ve göz alıcıydı. Son gün sohbet etme fırsatı bulduğum ünlü Fransız blogger Yvan Rodic’i de tek etkileyebilen tasarımcı kendisiymiş. Özgür Masur kadar başarılı bir diğer tasarımcı da Simay Bülbül’dü. Bu iki tasarımcı gerçekten kadını kadın yapan kıyafetler ortaya çıkarıyorlar. Özellikle Simay Bülbül’ün aksesuarları o muhteşem deri tasarımlarını mükemmel bir şekilde tamamlayarak hayat veriyor. Yine bu iki defiledeki Mehmet Turgut katkısı da görsel şov olarak izleyenleri etkilemeyi başardı. En çok konuşulan bir diğer tasarımcı da izleyemesem de Zeynep Tosun’du. Artık kendisinin karma defilelerden çıkıp solo defile düzenlemesi için ben de kampanya başlatacağım. Gamze Saraçoğlu barok esintisiyle yine çok zarifti. Gül Ağış’ın Patti Smith ve Picasso’yu iç içe getirdiği mavi, siyah, gri üzerine “asi”metrik tasarımları çok farklıydı. Tuvanamın kat kat top top çizgileri gelecek sezon Osmanlı esintileriyle başka bir havaya bürünmüş. Tasarımlarında organik materyaller kullanan Nej, hem çevre dostu hem moda dostu ürünler çıkarmış. Atıl Kutoğlu için fazla söze gerek yok. İnsanı Londra moda haftasındaymış gibi hissettiriyor. Tüm tasarımcıların yer verdiği belli ki gelecek sezonun hit trendi “deri”yi en güzel o kullanmış kadın vücuduna çizmiş adeta.
Hazır giyim markaları da kendi içinde gösteriş yarışındaydılar En çok ses getiren Dita Von Teese’i smokinle çıkarmasıyla Damat ve ünlü Brezilyalı model Alice Dellal’ı çıkaran Mavi oldu. Alice Dellal, her ne kadar manken ebatlarında olmasa da sanki Mavi için yaratılmış. Asi ruhu, tarzıyla markayı yansıtan son derece başarılı bir seçim olmuş. Onu “vay vay vay” diyerek izleyen Kıvanç Tatlıtuğ’un da defilede olması bize reklamı canlı izleme şansı verdi. Derimod defilesinde de ünlüler geçidi yaşandı. Ama bu sefer ünlüler podyumdaydı. Zamanının en gözde mankenleri Demet Şener, Çağla Şıkel, Ece Sükan son derece feminen deri ceketleri taşıdılar. Bir de üstüne Emre Altuğ çıkınca izleyeciler iyice coştu. Tasarımlar da oldukça başarılıydı. Özellikle Ece Sükan’ın styling katkısı derilerden rol çalmış adeta. Geçen sezonu Alessandra Ambrosio’yla kapatan Kotonsa bu sezon disko konseptiyle discorium’un dans pistinde parti kıyafetlerini sundu. Mekan gece kulübü olunca defile de biraz pavyon localarından izlenir gibi oldu. O kadar bekledim sonunda bir disko dansı yapılsın ama biraz sönük kapandı. Ama gece kapanış partisiyle devam edince hep bir ağızdan “yaşasın moda” dedik.
Tabi moda sadece podyumda devam etmiyor. Defile aralarında kampüste herkes kendi defilesini sunuyordu. Defileleri izlemeye gitmek için de herkes kendi koleksiyonunu hazırlamış. İtiraf ediyorum ben de bir hafta üzerinde çalıştım ne giyeceğim diye. Tasarımcılar nasıl hazırlanıyor düşünemiyorum. Tasarımcıların birbirleriniz izlemesi de çok hoş bir hareketti. Hiçbir yurt dışı defilesinde bir tasarımcının diğerinin defilesini izlediğini göremezsiniz. Bizimkiler de sonradan havaya girip böyle jestleri atlamazlar umarım.
Modayla iç içe geçen 4 günün sonunda diyebiliriz ki moda her yerde ve moda artık İstanbul’dan sesleniyor. Henüz yeni doğmuş moda haftamızı, gencecik yaratıcı tasarımcılarımızı destekleyelim ki devlerin bizi ziyaret ettiği ve bizimkilerin devlere gittiği ve sonunda devleştiğimiz günleri görelim.